• Dr. Aynur Çağlayan-Regenerativ tibb və İnvaziv həkim

Kök hücreler tüm eklemlere, kaslara, omurilik kanalı içine, cilde, burun yoluyla akciğerlere, gözlere ve damardan sistemik olarak tüm iç organlara uygulanabilir. Bugün için tedavi edilemeyen neredeyse tüm kronik hastalıklarda uygulanabilirler. Halen bazı çalışmalar devam etmekle birlikte eklem kireçlemelerinde, menisküs, bağ ve kas yırtıklarında, bel-boyun disk dejenerasyonlarında, avasküler nekroz ve osteonekrozda, romatoid artrit, ankilozan spondilit, psöriatik artrit, inflamatuvar bağırsak hastalıkları gibi romatizmal hastalıklarda, SLE, Sjögren, Hashimato ve MS gibi otoimmün patolojilerde, Parkinson, Alzheimer, ALS gibi nörodejeneratif hastalıklarda, beyin damar felçlerinde, omurilik yaralanmaları ve travmatik beyin zedelenmelerinde, periferik sinir nöropatilerinde, muskuler distrofilerde, kalp, böbrek, karaciğer gibi organ yetmezliklerinde, şeker hastalığında, kronik obstüriktif akciğer hastalığında, yeni doğan konjenital diyafragma hernisi ve Graft versus host hastalıklarında hayat kurtarıcı olarak kullanılırlar. Ayrıca anal fissürlerde tedavi edici etkileri bulunmaktadır.

Tüm kök hücre uygulamalarında ve doku onarım aşamalarında inflamasyon dediğimiz iltihap süreci olmalıdır. Karıştırılmaması gereken konu bunun mikrobik bir iltihap olmadığı ve antibiyotik gerektirmediğidir. İyileşme iltihabı da denilen bu süreçte anti-inflamatuvar sınıfı ağrı kesicilerin kullanılması doku iyileşmesini bozar. Sadece parasetamol grubu ağrı kesiciler kullanılabilir. Bunların yanı sıra, doku onarımı için doğru beslenme ve yeterli protein alımı önemlidir. Ayrıca kas iskelet sistemi sorunlarında aşırı kilodan kaçınılmalı, kaslara yönelik güçlendirici egzersizler ve programlar uygulanmalıdır.

Eklemlerimiz hareketli yapılardır ve hareket esnasında sürtünmeyi azaltma amacıyla iki kemik arasında kıkırdak dokumuz bulunur. Kıkırdak dokumuz kaygan, pürüzsüz bir yapıdır. Yaşımız ilerledikçe kıkırdak içerisindeki su miktarı azalır ve incelir. Su miktarı azaldığı için çatlamaya ve parçalanmaya başlar, görevini yerine getiremez hale gelir ve kemikler birbirine sürtmeye başlar. Kemik ve kıkırdakta aşınmalar, kemik uçlarında sivrileşmeler görülür. Sürtünmeye bağlı olarak eklemlerde acı ve ağrılar ortaya çıkar. Kireçlemenin önemli iki nedeni vardır; Yaşlanmak ve aşırı kilo. Kıkırdak dokusu kan damarı içermez ve öldüğünde kendisini çoğaltamaz. Kök hücreler ise, kıkırdak dokusuna dönüşebilen özel hücrelerdir. Günübirlik bir işlem olan kök hücre tedavisi hastane yatışı gerektirmez. Elde edilen kök hücreler sorunlu eklemlere bölgesel enjeksiyon yoluyla uygulanır. Sıklıkla 1-2 bölgeden enjeksiyon yapılır. Uygulanan yönteme göre değişmekle birlikte kişi yürüyerek dahi evine gidebilir ve günlük hayatına devam edebilir.

Kök hücre elde etme işlemleri için bölgesel anestezi veya sedo-analjezi denilen sakinleştirici dozda analjezi uygulanır. Bu nedenle elde edilirken hasta fazla ağrı hissetmez. Tedavi sırasında yapılan enjeksiyonlarda, aşı enjeksiyonlarından daha ağrılı değildir. Kozmetik amaçlı uygulamalarda da, cilde soğuk uygulama ve anestezik kremler tatbik edildiğinden yine fazla ağrı hissedilmez. Takip eden günlerde de ağrı olmaz.

Rejeneratif Tıp hastalıklar, travmalar sonucu ortaya çıkan hasarların giderilmesi, doğuştan meydana gelen bozukluklar veya normal vücut fonksiyonlarının kazanılması/yeniden sağlanması ile ilgilenmektedir. Hücresel tedaviler, doku yenilenmesi ya da onarımı ve organ nakli gibi uygulamalar bu alan içinde yer almaktadır. Özellikle son yıllarda kök hücre biyolojisi ile ilgili çalışmalar ve kök hücrelerin birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaya başlaması rejeneratif tıp alanına önemli katkıda bulunmuştur. Rejeneratif Tıp sadece tedavi amacıyla değil koruyucu olarak da kullanılabilmektedir.

Kök hücreler yaşamımız boyunca kemik iliğinde sentezlenir ve kana karışır. Tüm dokularda bulunurlar. Önceleri sadece kemik iliğinde depolandıkları düşünülürken bugün cilt altında adipoz denilen yağ dokusunda da depolandıkları keşfedilmiştir. Hatta yağ dokusunda bulunan kök hücrelerin kemik iliğine göre 500 ile 2500 kat daha fazla sayıda olduğu düşünülmektedir. Kemik iliği kaynaklı kök hücreler leğen kemiğinin arka kısımlarından aspirasyon yoluyla alınırken, yağ doku kaynaklı kök hücreler sıklıkla karın bölgesinden mini liposuction dediğimiz minimal girişimsel bir yöntemle alınır. Elde edilen örnekler hızla santrifüj edilir ve bazı laboratuvar işlemlerinden sonra serum haline getirilir. Diğer bir yöntem kültür ortamında çoğaltmadır. Önce 10-20 ml gibi az miktarda kemik iliği veya tırnak büyüklüğünde yağ doku örneği alınır. Ayrıştırılan kök hücreler kültür ortamına ekilerek 4-6 hafta kadar çoğaltılır. Milyonlarca sayıya ulaştırılır.

Kök hücre tedavisi, tüm dünyada yeni kapılar açan, en önemlisi rejenerasyon yani onarım sağlayan bir tedavi yöntemidir. Diğer tedavilerden farkı vücudumuzu tamamen onarma potansiyeli taşımasıdır. PRP ise “pıhtılaşma hücrelerinden zengin plazma” uygulaması işleminin kısa adıdır. Pıhtılaşma hücreleri kök hücreler değildir! Kök hücre uygulamalarında daha çok yağ dokusundan daha az da kemik iliğinden ve diğer bazı dokulardan alınan kök hücreler tedavi amaçlı kullanılmaktadır. Kök hücreler hem kendisini çoğaltır, hem de farklı doku hücrelerine dönüşebilir. Vücutta her doku ve organı onarma, yenileme kabiliyetine sahiptir. PRP tedavisi, son yıllarda giderek artan bir şekilde çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmaya başlanmış bir yöntemdir. Bu yöntemde ilaç hastanın kendi kanından hazırlanmaktadır. Pıhtılaşma hücreleri kıkırdak hücresine dönüşemez, şeker üreten pankreas hücresine dönüşemez, kendisini bile çoğaltamaz. Pıhtılaşma hücrelerinin önemi içlerinde 500’den fazla hücre büyütücü hormon ve faktör bulundurmalarıdır. Normal şartlarda pıhtılaşma hücreleri bu hormonları dışarı salgılamazken, dokuda hasar varlığında çevreye salgılarlar ve iyileşme sürecine katkıda bulunurlar ancak ölen hücrelere dönüşemezler. Özetle kök hücre; ölen kıkırdak, kalp, böbrek, beyin gibi özel hücrelere dönüşebilir ve çoğalabilir. Pıhtılaşma hücresi ise bu özel hücrelere dönüşemez. Dolayısıyla kök hücrelerin onarıcı özelliklerine bağlı olarak daha uzun ömürlü olduklarını söyleyebiliriz.